Ali Gökhan

 Birinci kesim, kendilerini İslam’ın vekili gören bazı Diyanet görevlileri, ilahiyatçılar ve bu zihniyetteki kişiler. Bunlar, Aleviliği ve Bektaşiliği “İslam’dan sapmış” olarak görmektedir. Gerekçeleri şudur: Aleviler ve Bektaşiler beş vakit namaz, Ramazan orucu, cami ibadeti gibi konularda farklı bir yorum içindedirler. Bu farklılıkları İslam dışılık olarak yorumlarlar. İkinci kesim ise, Aleviliğin İslam’dan tamamen ayrı bir din olduğunu savunur. Hatta “Alisiz Alevilik” gibi yaklaşımları dillendirirler. Bu kesim de Sünni İslam’ın şartlarını esas alır. Ancak bu iki kesime de tarihsel bir cevap, 199 yıl önce verilmiştir. Hacıbektaş Dergahı postnişini Hamdullah Çelebi’nin idamla yargılandığı mahkemede yaptığı savunma hâlâ güncelliğini koruyor. Bu savunma sadece bireysel bir çaba değil; bir inanç dünyasının, bir geleneğin kendisini ifade etme hakkıdır. Ve ibretle okunması gereken bir tarihî belgedir. Tarihte Osmanlı-Alevi ilişkileri açısından iki kırılma noktası vardır: İlki, 1516’da Yavuz Sultan Selim-Şah İsmail arasındaki Çaldıran Savaşı ve hilafetin Osmanlı’ya geçişi… İkincisi ise 1826’da II. Mahmut döneminde Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılması ve ardından gelen Alevi-Bektaşi dergahlarının dağıtılmasıdır. Yaklaşık 750 dergah ya yıkılmış ya işlevsiz kılınmıştır. Yeniçeri kışlaları topa tutuldu, on binlerce kişi katledildi. 70 Bin Yeniçeri'nin katledildiği gün “Vaka-yi Hayriyye” Dergahlar ya yakıldı ya da içine Nakşibendi şeyhleri atandı. Bu kıyımdan Hacıbektaş Dergahı da nasibini aldı. Postnişin Hamdullah Çelebi ve 8 arkadaşı tutuklandı. Dergah kapatıldı. Cemevinin karşısına, minareli ve minberli bir cami inşa edildi. Bu, yalnızca fiziksel bir müdahale değil; bir inanç sisteminin tahakküm altına alınma girişimiydi. Kırşehir’de, padişah fermanıyla bir şeriat mahkemesi kuruldu. Postnişin Hamdullah Çelebi idamla yargılanmaya başlandı. 199 yıl önceki bu yargılamada Hamdullah Çelebi, Alevilik ile İslam ilişkisi üzerine teolojik ve tarihsel bir savunma yaptı. Bu savunma, bugün hâlâ yankılanıyor: Ne bir teslimiyet ne de isyan; Alevi-Bektaşi yolunun, İslam ile kurduğu bağın bilinçli, tutarlı ve inançlı bir ifadesiydi. Bugün Aleviliğin İslam içindeki yeri hâlâ tartışma konusuysa, Hamdullah Çelebi’nin sözleri yeniden hatırlanmalı. Çünkü orada, hem inkârcılara hem de asimilasyonculara karşı tarihsel bir cevap vardır. Tarih sadece geçmişi anlatmaz; Doğru okunursa, bugünü ve yarını da aydınlatır. Mahkeme başlıyor. Kırşehir’de kurulan Şeriat Mahkemesi’nde başkadı Hacı Müfit Efendi. Yardımcısı Niğde Kadısı, kâtibi Mevlana İsmail Efendi. Müftü: Hacı İlmullah Halim Efendi. Müşavir: Miri Alay Kaymakamı Abdullah Hüseyin Efendi. Heyette Konya Kadısı da var. İlk soru Hamdullah Çelebi’ye yöneltilir: “Adım Mehmet Hamdullah, annem Rahime, babam Seyyid Feyzullah Efendi. Doğumum 1183 (1768). Hacı Bektaş Veli soyundanım. 3. Selim Han’dan Efendilik payesi, belge-i Sultani aldım.” der. Kardeşi İbrahim Selamet Efendi: Dergâhta mütevelli. Maaşı evladiyelik. Tüm vergilerden muaftır. 4. Sultan Mustafa’dan Efendilik unvanı almıştır. Ardından diğer sanıkların kimlik tespiti yapılır. Ve sıra sorguya gelir. Kadı’nın Hamdullah Efendi’ye ilk sorusu hem tehdit hem fırsattır: “Kanın helaldir Şeyh! Tövbe et, pişmanlığını dile getir. Aleviliği-Bektaşiliği nereden çıkardınız? Ehli Sünnet vel Cemaat yoluna dön. Yoksa ifaden buna göre değerlendirilecek.” Her soruya “Kanı helal Şeyh!” diye başlayan Kadı’ya karşı, Hamdullah Efendi hep aynı vakar ve saygıyla: “Efendim Kadı Hazretleri…” Ve ilk yanıtı tarihe kazınır: “Efendim Kadı hazretleri… Senin Ehli Sünnet dediğin mezhep bidattır, sapkındır. Can korkusu olmadan doğruyu söylediğimin kayıtlara geçirilmesini istiyorum. Ne sizin mahkemeniz ne devletiniz İslam ile ilgilidir.” Bu yanıt sonrası Hz. Muhammed’in vefatından sonra halifeliğin Hz. Ali’den nasıl gasp edildiğini anlatır. Hz. Fatma’ya, Ali’ye ve onların soyuna yapılan zulümleri dile getirir.  “Hz. Muhammed ( s.a.v ) ve yarenlerine camilerde küfür edilmiştir” der. İdamla yargılanırken bile eğilmez, susmaz, geri adım atmaz. Ve sözlerinin sonunda asıl vurgusunu yapar: “Oğuz dilinde Beyt-i Ali, Alevi demektir. Abbasi döneminde Ali evlatları katledildi. Sünnilik zorla dayatılmış bir mezheptir. Benim, sizin bidat mezhebinize İslam diyeceğimi mi sanıyorsunuz?” Kadı bu sözlere çok sinirlenir: “Kes sesini, kanı helal kâfir!” diye bağırır. Ama heyetteki Kaymakam Abdullah Hüseyin Efendi itiraz eder: “İdamla yargılanan biri sonuna kadar konuşmalıdır.” Kadı, istemeyerek de olsa izin verir: “Kanı Helal Şeyh, devam et…” Hamdullah Çelebi söz alır: “Abbasiler, ölülerin ardından Sünniliği uydurdu. Siz bunu din mi sandınız?” Bu söz Kadı ve müftüleri öfkelendirir. Hamdullah Çelebi hücreye atılır. Ama duruşma öğleden sonra devam eder. Kadı yine aynı şekilde başlar: “Kanı Helal Şeyh…” Soru şu şekilde geçer tutanaklara: “Kanı helal sapık şeyh efendi… Neden adamlarının küfrüne engel olmadın? Beldeyi fesada verdin. Şeriat yolundan çıktın. Sekban-ı Cedid’i hazmedemedin. Anlat bakalım, Kanı Helal Şeyh…” Burada “belde”den kasıt Hacıbektaş’tır. Hamdullah Efendi yanıt verir: “Elhamdulillah Müslümanım. Mezhebim Cemaat-i Ali Resul’dür.” 

Sevgi muhabbet kaynar yanan ocağımızda,

Bülbüller şevket gelir gül açar başımızda,

Hırslar kinler yok olur aşkla meydanımızda,

Aslanlar Ceylanlar dosttur kucağımıza…

Hacı Bektaş Veli

Mahkeme heyeti çılgına döner: “Sus be dinsiz! Hanefi dışındakilerin dini bidattır, kendileri kâfir, kanları helaldir!” Ve tekrar bağırırlar: “Sen kanı helal dinsizsin!” Ama Hamdullah Çelebi direnir: “Efendim Kadı Hazretleri… Ehli Sünnet sadece Hanefi değildir. Maliki, Hanbeli, Şafii de vardır. Onların kanı helal olmuyor da, Ali Resul mezhebinde olanların neden oluyor?” Beldeyi fesada vermek suçlamasına karşı: “Adamlarım dediğiniz Oğuz Türkmenlerimizdir. Konar göçer yaşarlar. Şeriat-ı Muhammediye’yi inkâr ettikleri yoktur. Bunu söylemek günahtır, küfürdür.” Kadı yanıt verir: “Ali Resul diye bir mezhep mi var şimdi? Böyle diyorsan zaten dinsiz olduğunu itiraf ediyorsun!” Ve onu kasabaya fesat sokmak, küfre girmekle suçlar. Hamdullah Çelebi son sözlerinde: “Ben Kebir-i İslam, Piri Horasan Vakfı Mürşidiyim. Bu suçlamaları kabul etmem. Allah da kabul etmez. Bugün dünya var, ama yarın ahiret var, bunu unutmayın!” Ve ekler: “Tarih boyunca padişahlarımıza bağlı kaldık. Kan dökmeyen, zalim olmayan halifelerimizin eteğini öptük. Kadılarına, şeriat mahkemelerine hürmet ettik.” Sünnilik ve Dört Hak Mezhep meselesi açıldığında Hamdullah Çelebi der ki: “Kadı Hazretleri, siz surette Sünnisiniz. Biz ise sirette, içten, özden, Muhammed ( s.a.v ) ‘den Müslümanız.” Dört mezheple ilgili görüşü çok netti: “Dört hak mezhebin hepsi hak olmaz. Hak birdir, iki de olmaz, dört hiç olmaz.”  “Hz. Peygamber’in tebliğ ettiği İslam’ın bir mezhebi vardır: O da İslam’dır. Ehlibeyt’e kılıç çeken, kan döken Müslüman olamaz. Bu mezheplerin imamları, Hz. Muhammed’in yüzünü bile görmemiştir.” Kadı: “Kes! Kendi dilinle idam ipini boynuna mı dolamak istiyorsun?” Hamdullah Efendi: “Doğruyu söylüyorum. İdamdan korkmam.” Osmanlı ve Selçuklu ile ilgili soruya ise şu cevabı verir: “Biz Oğuzlar, hep kan verdik. Topraklarımızda kanımız hiç kurumadı. O kan dökenlere Müslüman diyemem. Sünni diyebilirim. Müslüman diyemem.” Kadı bu sözlere öfkelenir: “İdamın kokusunu almıyor musun?” Ama Hamdullah Efendi geri adım atmaz. Yeniçeri isyanı bahane edilerek Oğuz Türkmenlerinin katledilmesini şöyle anlatır: “İstanbul’un Belgrad ormanlarında, İstinye’de on binlerce can verdik. Bu katillere Müslüman mı diyeceğiz?” Ve devam eder: “Kerbela’da kan dökenle İstanbul’da döken arasında fark yoktur. Kim bu zulmü yaptıysa, ona Müslüman denemez.” Kadı, Hamdullah Efendi’ye “Sizin mensuplarınız namaz kılmıyor, siz zındıksınız” deyince, şu tarihi cevabı verir: “Bizler salat-ı daim’deyiz. Daima Allah’layız. Namazı inkâr etmeyiz.” “Cem’de Türkçe dua ederiz. Kur’an’ın dua olan kısımlarını okuruz. Allah’la aramıza Arapça bir şart koşmak şirk olur.” Namaz tartışmasında Hamdullah Çelebi şu yanıtı verir: “Bizler bacılarımızla, kardeşlerimizle Allah’a inanırız. Gündüz iş, gece kıyam. Nefesler okuruz. Rükû eder, secdeye varırız. Cemimiz Hak Meydanı’dır. Duamız da edebimiz de Kur’an’a uygundur.” Kadı: “Neden Cemlerde Yezid’e lanet ediyorsunuz?” Cevap: “Peygamberimizin, Ali evladının, Ehlibeyt’in kanını dökenlere lanet etmesi bizim örneğimizdir.” Kadınların ibadetteki yeri sorulunca: “Kadını aile ocağında da ibadette de muteber biliriz. Kadın boşamak günahtır. Boşayan düşkün sayılır. Bizde kadın kutsaldır.” Kadı: “Kafir olarak öleceksiniz. Ehli Sünnet dışına çıkmak küfürdür. İtirazın var mı?” Hamdullah Çelebi: “Ehli Sünnet dini diye bir din yoktur. Sünnilik ne dindir ne mezheptir.”  “Sünnilik, Abbasi sarayında, Ehlibeyt’i dışlamak için kurulmuş bir siyasettir. Kur’an’da ve Peygamber’in sözlerinde böyle bir mezhep yoktur.” Kadı sorar: “Neden Hz. Ayşe, Ebubekir, Ömer ve Osman’a saygı duymuyorsunuz?” Hamdullah Efendi: “Biz Hz. Ali’yi severiz. Cemlerimizde Ayşe’nin adı geçmez.” Ve sonunda Kadı: “Yaşamanızdan çok ölmeniz hayırlı olur. Öldürülmeniz vaciptir.” der. Hamdullah Efendi: “Ben idam edilirsem Anadolu’da bin tane Hamdullah doğar. Kadılar da halifeler de insandır. Günah işler.” Mahkeme sonunda Kadı, İbrahim Selamet Efendi’ye döner: “Ebubekir, Ömer, Osman’ı seveceğine, Hamdullah’ın izinden gitmeyeceğine tövbe eder misin?” İbrahim Selamet Efendi: “Hamdullah’tan sonra bu dünyada yaşamak haram olsun. Sağ dönersem Allah’ın kulu olmayayım. Yaşarsam O’nun izinde, ölürsem O’nun yolunda öleyim.” Diğer 7 arkadaşı da benzer sözler söyler. Mahkeme, Hamdullah Çelebi ve 8 yol arkadaşına idam cezası verir. Ancak tam darağacına giderlerken… Saraydan gelen bir yazıyla idam cezası Amasya’ya sürgüne çevrilir. Hamdullah Çelebi ve yaklaşık 40 aile üyesi 10 yıl boyunca yokluk içinde yaşar. Hakk’a Amasya’da yürür. Hacı Bektaş Dergahı Serçeşmesi, Aleviliğin inanç yolunda merkezi bir makamdır. Hamdullah Çelebi’nin savunması, bu inanç yolunun özüdür.Alevilik: “Gerçek İslam”tır diyor Hamdullah. Sünniliği İslam’ın kendisi saymıyor. Diyanet’in ve bazı ilahiyatçıların Aleviliği Sünniliğe benzemediği için dışlaması bu savunmayla çelişir. “Alevilik İslam dışı” diyenlerle, “Ali’siz Alevilik” savunanlara da güçlü bir cevaptır Hamdullah’ın duruşu: “Mezhep denecekse, o da Ali mezhebidir.” 5 vakit namaz, cami ibadeti, Ramazan orucu konularında bile Alevi yolunu son nefesine kadar savunmuştur. Cem, Cemevi, Muharrem orucu… Bunlar İslam dışı değil, Alevi İslamının özüdür. 1826 yılında idamla yargılanan Serçeşme Dedesinin savunması bugün hâlâ duyulmalı. Alevilik-İslam ilişkisini tartışan herkesin önüne bu duruş konmalıdır. 199 yıl önce bir mahkemede, darağacının gölgesinde bir Dede konuştu: “Ben idam edilirsem Anadolu’da bin tane Hamdullah doğar.” Ve doğdular. 


Aleviliğin ve Bektaşiliğin İslam içindeki yeri ve İslam ile ilişkisi

Bu Tartışmayı İki Kesim Sürdürmektedir:

11.05.2025 01:18:00