Ali Gökhan

“Denizlere hâkim olan, cihana hâkim olur.” Bu söz Barbaros Hayrettin Paşa’ya ait. Peki neden böyle dedi? Çünkü bugün dünya ticaretinin %90’ı deniz yolları üzerinden yapılıyor. Küresel ekonominin kalbi deniz taşımacılığıyla atıyor. Süveyş, Panama, Malaka ve Cebelitarık gibi geçitler küresel ticaretin kilit noktaları. Özellikle Asya-Avrupa-Amerika arasındaki deniz rotaları büyük öneme sahip. Afrika ise yükselen bir merkez haline geliyor. Afrika’nın doğal kaynakları ve stratejik konumu, Çin başta olmak üzere pek çok ülkenin dikkatini çekiyor. Türkiye de Afrika’da liman projeleri ve askeri üsleriyle bu denklemde yerini alıyor. Şu an Türkiye aynı anda 31 savaş gemisi inşa ediyor. Bu, tesadüf değil. Üç tarafı denizlerle çevrili ve boğazlara sahip bir ülke için deniz gücü bir lüks değil, zorunluluk. Bu gemi üretiminin ardında ciddi stratejik nedenler var. İlki Ege’deki gelişmeler. Yunanistan, adaları silahlandırıyor. ABD, bölgede üsler kuruyor. Türkiye bu tehditlere karşı hazırlıklı olmalı. İkinci neden Doğu Akdeniz. Türkiye, Libya ile yaptığı deniz yetki anlaşmasıyla dengeleri değiştirdi. Bölgede ciddi enerji rezervleri var. Bu kaynakları koruyacak güçlü bir donanmaya ihtiyaç var. Karadeniz de bir başka cephe. Rusya-Ukrayna savaşı, bölgenin stratejik değerini artırdı. Montrö Sözleşmesi sayesinde Boğazlar Türkiye’nin kontrolünde. Ama bu kontrolü sürdürebilmek için donanma şart. Afrika Stratejisi de donanma ihtiyacını artırıyor. Kıta, yeni jeopolitik mücadelelerin merkezinde. Doğal kaynakları ve genç nüfusuyla gelecek burada şekillenecek. Çin, Afrika’ya yüz milyarlarca dolar yatırım yaptı. Neden? Çünkü Afrika dünyanın en büyük ham madde rezervlerine sahip. Çin, buradaki gücü kendi lehine kullanmak istiyor. Türkiye ise kazan-kazan stratejisiyle kıtada etkinliğini artırıyor. Alt yapı projeleri, enerji yatırımları ve savunma sanayi ihracatıyla Afrika’da yeni bir güç inşa ediyor. Türkiye Somali, Libya, Nijer gibi ülkelerle askeri iş birlikleri yapıyor. Somali’de askeri üs kurdu. Bayraktar TB2 SİHA’ları Afrika ülkelerinde etkin rol oynamaya başladı bile. Hint Okyanusu, Kızıldeniz ve Akdeniz’deki deniz yollarında güçlü olmak için Türkiye, Sudan ve Cibuti gibi ülkelerde liman projelerine yatırım yapıyor. Bu stratejilerin başarılı olması için güçlü bir donanma şart. Kritik geçitlerde varlık göstermek, üslerin güvenliğini sağlamak ve deniz yollarını korumak gerekiyor. Peki bu 31 gemi nelerden oluşuyor? İlk olarak MİLGEM İstif Sınıfı Firkateynler. 7 adet üretilecek. TCG İstanbul (F-515) ilk örnek. Tamamen yerli sistemlerle donatılıyorlar. Hisar Sınıfı Açık Deniz Karakol Gemileri: 6 adet üretiliyor. Deniz güvenliğini sağlamak ve devriye görevleri için tasarlandılar.

Reis Sınıfı Yeni Nesil Denizaltılar: 6 adet. Sessiz, uzun menzilli ve yüksek vurucu güce sahip. Mavi Vatan’da denizaltılar Türkiye’nin büyük kozu TF-2000 Hava Savunma Muhribi: Türkiye’nin en büyük savaş gemilerinden biri olacak. Gelişmiş radar ve füze savunma sistemlerine sahip.

MİLDEN: Türkiye’nin tamamen yerli ilk denizaltısı. Proje tamamlandığında, Türk Deniz Kuvvetleri denizaltı gücünde çağ atlayacak. Milli Uçak Gemisi Projesi (MUGEM): Türkiye’nin ilk yerli uçak gemisi olacak. Bu, küresel deniz gücü olma yolunda tarihi bir adım.

Yeni Tip Mayın Avlama Gemisi (YTMAG): Gelişmiş sonar ve drone destekli sistemlerle mayın tespiti ve imhasında devrim yaratacak. Yeni Tip Süratli Çıkarma Gemileri: 8 adet. Askeri personel ve araç taşıma kapasitesine sahip. Hızlı müdahale ve amfibi operasyonlar için birebir.

Tüm bu projeler, Türkiye’nin artık sadece kıyılarını savunan değil, açık denizlerde de etkin bir güç olma hedefini yansıtıyor. Bu sadece bir askeri strateji değil. Aynı zamanda enerji güvenliği, ticaret yollarının korunması ve bölgesel etkinlik anlamına geliyor.

Gelecekte bu gemiler suya indiğinde Türkiye’nin deniz gücü hangi seviyeye çıkacak? Bölgesel dengeler nasıl değişecek? İzleyip göreceğiz.


Türkiye'nin Deniz Gücü ve Yeni Stratejisi

Denizlere Hakim Olan Cihana Hakim Olur

21.04.2025 21:07:00